Sömürünün yasallaşması ve yeni turizm yasası – KOMÜN

Meclisten geçen yeni yasayla birlikte turizm sektörü işçilerinin çalışma saati 11 saate çıkarılabilecek, haftalık izin hakkı için çalışma süresi ise 10 güne kadar uzatılabilecek. Yasayla birlikte emek sömürüsü yalnızca daha uzun süreli veya daha ağır hale gelmiyor. Aynı zamanda yasa; işçinin yabancılaşmasını, hayatına dair krizleri derinleştiren bir kafese itiyor. Sermaye yalnızca kar etmiyor, insanı insan olmaktan çıkarıyor. Tıpkı 2021 yılında, turizm işçilerine “Enjoy, I’m vaccinated” yazılı maskelerin zorla taktırılmak istenmesi gibi, yine aynı sektörde yapılan bir saldırı. O gün, emekçiyi bir insan değil, “müşteri için güvenli bir nesne” olarak gören sermaye ve faşist devleti bugün de sömürü politikalarını geliştirmekte kararlı.


Ama unutmayalım, o gün oluşan karşı duruş sayesinde bu uygulama geri çektirildi. Bu, birleştiğimizde ve karşı koyduğumuzda neler başarabileceğimizin sadece en ufak ve somut örneklerinden biridir.


Turizm çalışanları “çoğunlukla” mevsimlik, sigortasız çalışan, sendikasız ve örgütsüz genç emekçilerdir. Kadın emekçilerin ve göçmenlerin yoğunlukta olduğu, zaten güvencesiz koşullarla işçilerin çalıştırıldığı sektörlerden biriyken, devlet eliyle bu sömürü derinleştiriliyor. “Turizmin canlandırılması”, “mevsimsel yoğunlukların yönetilmesi” gibi kılıflar ile yasa normalleştirilmeye çalışılsa da yapılan açıktır; Turizm çalışanları, patronların kar hırsı nedeniyle daha uzun, daha güvencesiz ve daha ucuz şekilde çalıştırılmak isteniyor.


İşçi kazanımlarını geri almaya çalışmak yeni bir çaba değil. Cumhuriyetin ilk dönemlerinden 1980 darbesine emek gücünün kullanımı, sermaye lehine yasalar eliyle şekillendi. Bu yapılan da iktidarlar fark etmeksizin burjuva devlet mekanizmasının işçiye zincir bağlamaya çalışmasıdır. 12 Eylül imalatı olan 4857 sayılı İş Kanunu ile ‘kısmi süreli iş’, ‘esnek çalışma’, ‘geçici iş ilişkisi’ gibi kavramlar sisteme sokulmuştu. Şimdi ise ‘Turizm Canlandırma’ adı altında bu denli bir işçi sömürüsü normalleştiriliyor.


Bu yasa, yalnızca beş yıldızlı patronların, turizm tekellerinin ekmeğine yağ sürmekle kalmıyor. Aynı zamanda gelecekte diğer sektörlerdeki kazanımların de geri alınmasının da önünü açıyor.


Yasaya karşı son söz işçi sınıfının mücadelesinden geçecektir. İşçilerin haftalık izinleri ve çalışma saatleri mücadeleyle birlikte güvenceye alınmalıdır. Turizm bölgelerinde sendikalaşmalı grev ve toplu sözleşme hakları güvencede olmalıdır. Sezonluk çalışma tam kamusal denetime tabi olmalıdır. Ancak EtsTur’un sahibi olan bakan Mehmet Nuri Ersoy’a bu denetimi bırakmak, kuzuyu kurda emanet etmektir. Buna karşı mücadelede işçi “kuzu” olmayacaktır.


Mevsimlik köleliğe, turizm tekellerinin angaryasına karşı çıkmak, yalnızca turizm işçisinin değil; tüm işçi sınıfının görevidir. Bu yasa yalnızca bugünü değil, yarınımızı çalmaya çalışacak, kanlar dökülerek kazanılmış haklarımıza göz dikecektir. Sermayenin faşizmine, holdinglerine, tüm cephesine karşı kendi cephemizi yaratmak için örgütlü gücümüzü büyütelim. Unutmayalım, hiçbir yasa örgütlü gücümüz karşısında daha güçlü değildir!