Türkiye sermaye düzeni, grev hakkını yıllardır bir “lütuf” gibi sunmaya çalışıyor. Geçmişte olduğu gibi bugün de AKP-MHP iktidarı grev hakkını doğrudan yasaklamaya çalışıyor.
Grev, hiçbir zaman bir anayasada geçen bir madde ya da “iktisadi dengeyi bozma” gerekçesiyle askıya alınabilecek bir eylem değil, Lenin’in ifadesi ile “işçi sınıfının en temel silahıdır.”
Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü Merkez Teşkilatı, Bigadiç Bor İşletme Müdürlüğü, Kırka Bor İşletme Müdürlüğü ve Emet Bor İşletme Müdürlüğü’nde çalışan işçilerin yapacağı grev Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından çıkarılan bir kararnameyle “milli güvenliği bozucu” nitelikte görülerek yasaklandı. Resmî Gazete’de yayınlanan kararla, her ne kadar grevin 60 gün süreyle ertelendiği belirtilmekteyse de bunun aslında bir ertelemeden çok yasak olduğunu biliyoruz. Bu yasak sadece işçilere “bir süreliğine çalışmaya devam edin” demiyor; doğrudan doğruya sınıf mücadelesini bastırmayı, sermaye sınıfının çıkarlarını devlet zoruyla güvence altına almayı hedefliyor.
Tıpkı OHAL dönemlerinde olduğu gibi bugün de “milli güvenlik”, “kamunun huzuru”, “ekonomik istikrar” gibi gerekçelerle işçilerin mücadele hakkı gasp ediliyor. Oysa biliyoruz ki, sermayenin çıkarları kamu çıkarı olarak sunuluyor, üretim çarkları hiç durmasın diye işçi eylemleri yasa dışı ilan ediliyor.
Bu yasak, yalnızca bir grev yasağı değildir; işçi sınıfının örgütlü gücünü kırmak, sendikaları etkisizleştirmek ve üretim alanlarını birer sömürü cehennemine çevirmek üzere atılmış bir adımdır.
Ve bu, yeni de değildir. Türkiye’de grev yasakları; sıkıyönetim dönemlerinden, AKP-MHP iktidarına dek devletin farklı yönetimlerinin ortak pratiği olmuştur. Bu yüzden yalnızca bir erteleme ve yasak içeren kararname ile değil, sermaye düzeniyle karşı karşıyayız. Devlet, 12 Eylül Anayasası’ndan 24 Ocak kararlarına, 2001 krizi sonrası IMF programından bugüne kadar her kriz döneminde işçiye, emekçiye kemer sıktırmış, grevleri bastırmış, sermayeye can suyu vermiştir. Bugün yapılan da budur.
Düzeni bozan işçiler değil, sizin burjuva devletinizdir!
İşçilerin, üretimden gelen güçlerini kullanıp hareket etmesi “milli güvenliği bozucu” olarak nitelendiriliyor. Oysa o düzen dediğiniz şey, zaten milyonlarca işçinin alın teriyle çarkı dönen bu sömürü düzenidir. Düzeni bozan işçiler değil, grevleri yasaklayan, emeği ucuzlatan, şirketleri kollayan sizin burjuva devletinizdir.
Tarih, grev hakkını ortadan kaldırmaya çalışan iktidarların işçi sınıfı karşısında nasıl yenildiğini defalarca gösterdi. Grev hakkı “izin” değil, mücadeleyle ve milyonlarca işçinin kanıyla kazanılmış bir haktır. Ve bu hak, yalnızca sendika bürokratlarının salonlarında değil, işçi sınıfının fiili ve meşru direniş hattında savunulabilir.
Bu yalnızca işçilerin meselesi değildir; grev hakkı gasp edilen toplumun tamamı zincirlenmiş demektir. Kurtuluş, işçi sınıfına grevi yasaklayanlara karşı her gün farklı bir grevle karşılık vermektir. Kurtuluş, işçi sınıfının örgütlü mücadelesindedir.
GREV YASAKLARI MEŞRU DEĞİLDİR!
YAŞASIN SINIF MÜCADELESİ!